Boşanma Davası

İçindekiler

  1. Boşanma Davası Nedir?
  2. Çekişmeli Boşanma Davası
  3. Anlaşmalı Boşanma Davası
  4. Çekişmeli Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Boşanma Davası Nedir?

Boşanma davası, Türk hukukunda evlilik birliğinin yasal olarak sona erdirilmesi için açılan davalardır. Boşanma davaları, boşanmanın nedenlerine ve eşler arasındaki uzlaşma durumuna göre temelde ikiye ayrılır: çekişmeli boşanma ve anlaşmalı boşanma. Bu ayrım, boşanmanın gerekçelerini oluşturan durumların varlığına ve tarafların bu konudaki tutumlarına göre şekillenir. Bir boşanma avukatı, bu süreçte müvekkillerine hukuki destek sağlayarak haklarını korur ve en iyi sonucu elde etmelerine yardımcı olur.

Çekişmeli Boşanma Davası

Çekişmeli boşanma davası, eşler arasında boşanma ve boşanmanın sonuçları (nafaka, tazminat, velayet, mal paylaşımı vb.) konusunda herhangi bir uzlaşmanın olmadığı durumlarda açılan davadır. Bu tür davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen boşanma sebeplerinden bir veya birkaçına dayanılarak açılır. Çekişmeli boşanma, eşlerden birinin diğerinin rızası olmadan, kusur isnat ederek açtığı ve tarafların iddialarını mahkeme önünde kanıtlamaları gereken bir süreçtir. Bu süreçte deneyimli bir boşanma avukatının rehberliği hayati önem taşır.

Çekişmeli Boşanma Sebepleri

Çekişmeli boşanma davaları, Türk Medeni Kanunu’nda sayılan genel ve özel boşanma sebeplerine dayanılarak açılabilir. Bu sebepler, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan çeşitli durumları kapsar.

Anlaşmalı Boşanma Davası

Anlaşmalı boşanma davası, evliliğin en az bir yıl sürmüş olması koşuluyla, eşlerin boşanma ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hakkında karşılıklı olarak anlaşmaya vararak birlikte mahkemeye başvurması veya bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesiyle gerçekleşen boşanma türüdür. Anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanmaya göre daha hızlı ve daha az yıpratıcı bir süreçtir. Ancak, mahkeme hakimi tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmeli ve taraflarca kabul edilen düzenlemeyi uygun bulmalıdır. Anlaşmalı boşanma sürecinde de bir boşanma avukatından hukuki destek almak, anlaşmanın adil ve yasalara uygun olmasını sağlamak açısından önemlidir.

Anlaşmalı Boşanmanın Koşulları

Anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen üç temel koşulun bir arada bulunması gerekmektedir:

  • Evliliğin En Az Bir Yıl Sürmüş Olması: Dava tarihi itibarıyla eşlerin evliliği en az bir yıldır devam ediyor olmalıdır.
  • Karşılıklı Boşanma İradesi ve Anlaşma: Taraflar, boşanma konusunda karşılıklı ve açık bir iradeye sahip olmalı ve boşanmanın mali sonuçları (maddi ve manevi tazminat, nafaka, mal paylaşımı) ile çocukların durumu (velayet) hakkında tam bir anlaşmaya varmış olmalıdırlar. Hakim, ilk duruşmada tarafları dinleyerek boşanma iradelerinin özgürce verildiğine kanaat getirmelidir.
  • Anlaşmanın Mahkemece Uygun Bulunması: Eşlerin boşanmaya ilişkin vardıkları anlaşma, hakim tarafından tarafların ve çocukların menfaatleri gözetilerek uygun bulunmalıdır. Hakim, gerekirse anlaşmada değişiklikler önerebilir ve bu değişikliklerin taraflarca da kabul edilmesi halinde boşanmaya hükmolunur.

Anlaşmalı boşanma anlaşması, tereddüte mahal vermeyecek ve ileride çekişmeli bir duruma yol açmayacak açıklıkta olmalıdır. Tazminat istemi hakkını saklı tutarak anlaşmalı boşanma yapmak mümkün değildir.

Çekişmeli Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Türk Medeni Kanunu, çekişmeli boşanma davaları için çeşitli özel ve genel boşanma sebepleri öngörmektedir. Bu sebepler, evlilik birliğinin sürdürülemez hale gelmesine neden olan önemli kusurlu davranışları veya durumları içerir.

Zina Sebebiyle Boşanma Davası

Zina Nedir?

Zina, evli bir kişinin eşi dışında başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi, yani cinsel sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmasıdır. Türk hukukunda zina, mutlak ve özel bir boşanma sebebidir ve Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmemiştir, yalnızca Medeni Kanun’da boşanma gerekçesidir.

Zina Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Zina nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için aşağıdaki koşulların sağlanması gerekmektedir:

  • Geçerli Bir Evlilik Birliği: Zinanın gerçekleştiği tarihte eşler arasında yasal olarak geçerli bir evlilik bulunmalıdır.
  • Eşin Zina Eylemini Gerçekleştirmesi: Boşanma davası açılan eşin, cinsel sadakat yükümlülüğüne aykırı bir eylemde bulunmuş olması gerekir. Zina, evlilik devam ederken eşin isteyerek başka bir kişiyle cinsel ilişki kurmasıdır. Bu durum, tek bir sefer gerçekleşse bile boşanma sebebidir. Zina yapılan kişinin evli, bekar veya hayat kadını olması önemli değildir.
  • Kusurlu Davranış: Zina eylemi, dava olunan eşin kusurlu bir davranışı olarak gerçekleşmelidir.
  • Affetmeme: Zina eden eşin eylemi, diğer eş tarafından affedilmemiş olmalıdır. Affetme, açık bir irade beyanıyla veya zımni olarak (zinayı öğrenen eşin hiçbir şey olmamış gibi evliliğe devam etmesi) gerçekleşebilir. Affeden eşin dava hakkı düşer.

Zina Sayılan Fiiller

Zina kavramı, cinsel tatmin amacıyla erkeğin ve kadının doğal veya anal yoldan birleşmesini ya da cinsel tatmin amacıyla duhul olmasa dahi sevişmenin gerçekleşmesini ifade eder. Hatta bazı görüşlere göre, evli olmayan kişilerle cinsel tatmin amaçlı yapılan her türlü cinsel eylem de zina olarak kabul edilmelidir.

Zina Sayılmayan Fiiller

Henüz gerçekleşmemiş “zina girişimleri” veya teşebbüs aşamasında kalan eylemler zina olarak kabul edilemez. Flört etmek, cinsel tatmin amacı gütse bile öpüşmek, koklaşmak, karşılıklı cinsel içerikli yazışmalar veya gönderiler yapmak, birlikte seyahat etmek, el ele kamuya açık alanda dolaşmak gibi davranışlar zinanın varlığına dair emareler oluştursa da hukuken zina olarak değerlendirilmezler. Aynı cinsten kişilerin cinsel davranışları ve hayvanlarla cinsel ilişki veya kişinin kendi kendini tatmin eylemleri de zina kapsamında değerlendirilmez.

Zinanın Varlığını Gösteren Olgular

Zina, genellikle doğrudan kanıtlanması zor bir fiildir. Ancak Yargıtay, zinanın ispatı için kuvvetli emarelerin varlığını yeterli kabul etmektedir. Şu gibi olgular zinaya işaret edebilir:

  • Başkasıyla birlikte yaşamak ve aynı konutu paylaşmak.
  • Eşin başka bir kişiyle uygunsuz fotoğraflarının bulunması ve aralarında cinsel mahremiyetin kalmaması.
  • Otelde aynı odada kalmak, birlikte seyahat etmek veya tatile gitmek ve üçüncü kişilere bu kişiyi eş olarak tanıtmak.
  • Eşin rızası olmadan ve makul bir gerekçe olmaksızın karşı cinsi müşterek konuta almak.
  • Evden ayrılarak karşı cinsten birinin evinde konaklamak.

Zina Sebebiyle Boşanma Davasının Açılması

Zina sebebine dayalı boşanma davasında, zina eden eş davalı, davayı açan eş ise davacıdır. Dava, eşlerden birinin yerleşim yerindeki veya davadan önce son altı aydır birlikte yaşadıkları yerdeki Aile Mahkemesi’nde açılmalıdır. Bu dava, maktu vekalet ücretine ve maktu harca tabidir.

Hayata Kast, Pek Kötü ve Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma Davası

Hayata Kast Nedir?

Hayata kast, eşlerden birinin diğerinin yaşamına son vermeye yönelik ciddi ve kasıtlı eylemlerde bulunmasıdır. Öldürmeye yönelik icrai hareketler veya bu sonucu doğurabilecek ihmali davranışlar bu kapsamda değerlendirilir.

Pek Kötü Davranış Nedir?

Pek kötü davranış, eşin vücut bütünlüğüne, sağlığına yönelik her türlü ağır saldırıyı ifade eder. Eve kapatma, fiziksel şiddet uygulama, dövme, aç bırakma, makul olmayan cinsel isteklerde bulunma ve buna zorlama gibi eylemler bu kategoriye girer. Tek bir ağır eylem dahi boşanma sebebi oluşturabilir.

Onur Kırıcı Davranış Nedir?

Onur kırıcı davranış, eşin diğerini küçük düşüren, ona değer vermeyen ve saygınlığını zedeleyen her türlü davranıştır. Bu tür davranışların boşanma sebebi olarak değerlendirilmesi için belirli bir ağırlık ve süreklilik göstermesi gerekebilir. Eşe karşı gerçek dışı zina iddiasında bulunmak, sosyal ortamlarda hakaret etmek, eşin bekaretine yönelik asılsız iddialar yaymak gibi eylemler onur kırıcı davranışlardır. Ancak eşi aldatmak, bu kapsamda değil, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi olarak değerlendirilir.

Hayata Kast, Pek Kötü ve Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Bu özel boşanma sebepleri, kusura dayalı ve mutlak niteliktedir. Dava açma hakkı olan eş, bu sebepleri öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde ve her halükarda bu sebeplerin ortaya çıkmasından itibaren beş yıl içinde dava açmalıdır. Affeden eşin dava hakkı yoktur.

Hak Düşürücü Süre ve Affetme

Bu boşanma sebeplerinde de, zina sebebinde olduğu gibi, altı aylık hak düşürücü süre ve beş yıllık zamanaşımı söz konusudur. Kusurlu eşin eylemi, kusursuz eş tarafından açıkça veya zımnen affedilirse, bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılamaz. Ancak affetme, sadece affetmeden önceki eylemleri kapsar ve sonraki eylemler için geçerli değildir. Ceza davasında şikayetten vazgeçme, boşanma davasında affetme olarak kabul edilmez.

Küçük Düşürücü Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanma Davası

Küçük Düşürücü Suç İşleme Nedir?

Küçük düşürücü suç işleme, eşlerden birinin toplumun genel ahlak ve değer yargılarına göre yüz kızartıcı ve aşağılayıcı nitelikte bir suç işlemesi durumudur. Hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, cinsel saldırı/istismar/taciz, hileli iflas, müstehcenlik, uyuşturucu madde ticareti, evrakta sahtecilik gibi suçlar bu kapsamda değerlendirilir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma veya taksirle işlenen suçlar bu kapsama girmez.

Haysiyetsiz Hayat Sürme Nedir?

Haysiyetsiz hayat sürme, eşin toplumun genel kabul ve normlarına aykırı, sürekli ve tasvip edilmeyen bir yaşam tarzı benimsemesidir. Sürekli sarhoşluk, kumarbazlık, genel kadın olarak çalışma, fuhşa aracılık etme gibi durumlar haysiyetsiz hayat sürmeye örnek teşkil eder. Bu durumun evlilik sırasında ve sürekli olması gereklidir.

Küçük Düşürücü Suç İşleme Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Küçük düşürücü suçun evlilikten sonra kasten işlenmiş olması ve bu suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi gereklidir. Suçun bir kez işlenmesi yeterlidir ve eşin bu suçtan ceza almış olması şart değildir. Dava açma konusunda bir süre sınırlaması bulunmamaktadır.

Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Haysiyetsiz hayat sürme, eşin kusurlu ve iradi bir yaşam şekli benimsemesi ve bu nedenle diğer eş için birlikte

… birlikte yaşamayı çekilmez kılması gereklidir. Bu durumun varlığı her türlü delille ispatlanabilir.

Davanın İspatı

Küçük düşürücü suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle açılan boşanma davalarında ispat yükü davacı eşe aittir. Tanık beyanları, görüntü kayıtları, yazışmalar gibi deliller sunulabilir. Küçük düşürücü suç işleme durumunda adli sicil kayıtları doğrudan delil teşkil ederken, haysiyetsiz hayat sürme konusunda kolluk kayıtları ve idari yaptırımlara dair belgeler (fuhuş veya kumar oynamaktan kesilen cezalar gibi) delil olarak kullanılabilir.

Davanın Açılması

Bu sebeplerle boşanma davası açan eş davacı, aleyhine dava açılan eş ise davalıdır. Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya son altı aydır birlikte yaşadıkları yerdeki Aile Mahkemesi’nde açılmalıdır.

Terk Sebebiyle Boşanma Davası

Terk Nedir?

Terk, eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla diğerini terk etmesi veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmemesidir. Türk hukukunda terk, kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebidir. Uygulamada gerçek anlamda terk (eşin ortak konutu terk etmesi) ve varsayıma dayalı terk (eşin diğerini konutu terk etmeye zorlaması veya dönmesini engellemesi) olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar.

Terk Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için şu koşulların bir arada bulunması gerekmektedir:

  • Gerçek Terk Eylemi: Eşlerden biri, birlikte yaşama yükümlülüğünü ihlal ederek ortak konuttan fiilen ayrılmış olmalıdır. Konut içinde ayrı yaşamak, konuşmamak gibi durumlar terk sayılmaz. Terk edilen yerin müşterek konut vasfını taşıması gerekir. Varsayıma dayalı terk durumunda ise bir eş diğerini konutu terk etmeye zorlamalı veya haklı sebep olmadan dönmesini engellemelidir.
  • İradi Terk: Eşin konutu kasten terk etmiş olması gereklidir. Hastalık, hapis cezası, askerlik gibi zorunlu sebeplerle ayrılık terk olarak kabul edilmez.
  • Hukuka Aykırılık: Terk eden eşin ayrı yaşamasında hukuki bir gerekçe olmamalıdır. Boşanma davası açılması da terki haklı kılan bir sebep olabilir. Mahkeme kararıyla verilen ayrılık kararı da terki hukuka uygun hale getirir. Şiddet mağduru eşin evi terk etmesi de kusur olarak kabul edilmez.
  • İhtara Uymama: Terk eden eşe noter veya hakim aracılığıyla gönderilen ihtar sonuçsuz kalmalıdır. Davalı eş, terk etmekte değil, ihtara rağmen dönmemekte haklı olduğunu kanıtlamalıdır.
  • İhtarın Samimiyeti: İhtar, evlilik birliğinin yeniden kurulması amacını taşımalıdır. İhtar çeken eşin başka bir ilişkiye devam etmesi, eşinin hastalığıyla ilgilenmemesi gibi durumlar ihtarın samimi olmadığını gösterir.
  • Usulüne Uygun İhtar: En az altı aydır devam eden terkin ardından, dört ay geçmeden ihtar gönderilemez ve ihtardan sonra iki ay geçmeden dava açılamaz. İhtar, terk eden eşe iki ay içinde dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde sonuçları belirtilerek hakim veya noter aracılığıyla gönderilmelidir. Gerekirse ilan yoluyla tebligat yapılır. İhtarın içeriğinde davet edilen konutun adresi, dönme için makul süre (iki ay), yol masraflarının karşılanacağı bilgisi ve dönmemenin hukuki sonuçları yer almalıdır.
  • Konutun Hazır Olması: İhtarla davet edilen ortak konutun yaşanabilir durumda olması, eşin girişine uygun olması ve temel ihtiyaçları karşılayacak donanıma sahip olması gereklidir. İhtar tarihinden dört ay önce konutun hazır edilmiş olması beklenir.
  • İhtarın Tebliğinden İtibaren İki Ay Bekleme: Usulüne uygun ihtarın tebliğ edilmesinin ardından iki ay geçmedikçe terk sebebiyle boşanma davası açılamaz.

İhtarın Niteliği

Terk nedeniyle gönderilen ihtarın belirli nitelikleri taşıması gerekmektedir:

  • İhtarda davet edilen konutun açık adresi belirtilmelidir.
  • İhtarda bulunan eşin konuta kolayca girebilmesi sağlanmalı, anahtar bilgisi verilmelidir.
  • İhtarda dönme konusunda kısıtlayıcı ifadeler kullanılmamalıdır.
  • İhtarda terk eden eşe iki ay içinde dönmesi gerektiği açıkça belirtilmelidir.
  • İhtarda ihtara uyulmamasının hukuki sonuçları (boşanma davası açılacağı) belirtilmelidir.
  • İhtarla birlikte terk eden eşin yol masraflarının karşılanacağı da belirtilmelidir.

İhtarın Tebliği

İhtar, terk eden eşe usulüne uygun şekilde tebliğ edilmelidir. Adresi bilinmiyorsa ilanen tebligat yapılır. Tebligat mazbatasında tebliği yapanın adı, görevi ve tebliğ tarihi yer almalıdır.

Davanın Açılması

Gerçek terk durumunda davacı terk edilen eş, davalı ise terk eden eştir. Varsayıma dayalı terk durumunda ise terke zorlayan veya dönmeyi engelleyen eş davalıdır. Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya son altı aydır birlikte yaşadıkları yerdeki Aile Mahkemesi’nde açılmalıdır. Terk sebebiyle açılan boşanma davası münhasıran bu sebebe dayanmalıdır ve diğer boşanma sebepleriyle birlikte açılamaz. Dava, ihtarın üzerinden makul bir süre geçtikten sonra açılmalıdır.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma Davası

Akıl Hastalığı Nedir?

Akıl hastalığı, eşlerden birinin ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getiren ve iyileşme olasılığı bulunmayan bir akıl hastalığına yakalanması durumudur. Bu, kusura dayanmayan özel bir boşanma sebebidir.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanmanın Koşulları

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için şu koşulların sağlanması gerekmektedir:

  • Akıl Hastalığının Varlığı ve Resmi Rapor: Eşlerden birinin akıl hastası olduğu, resmi bir sağlık kurulu raporuyla tespit edilmelidir. Rapor, hastalığın evlendikten sonra ortaya çıktığını ve iyileşme olasılığının bulunmadığını açıkça belirtmelidir. Sağlık kurulunda mutlaka psikiyatri uzmanı bulunmalıdır.
  • Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi: Akıl hastalığı nedeniyle ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelmiş olması gereklidir. Eşe veya çocuklara saldırgan davranışlar sergileme gibi durumlar buna örnek olabilir. Bu durum her türlü delille ispatlanabilir.

Davanın Açılması

Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasını, akıl hastası olmayan eş açar. Davalı olan akıl hastası eşi davada vasisi temsil eder. Mahkeme, akıl hastası eşe vasi atanması için Sulh Hukuk Mahkemesi’ne bildirimde bulunur. Dava, terditli olarak da açılabilir; öncelikle evliliğin iptali, mümkün olmaması halinde akıl hastalığı ve son olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanılabilir. Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya son altı aydır birlikte yaşadıkları yerdeki Aile Mahkemesi’nde açılmalıdır.

   Emsal Yargıtay Kararları

 

          * “…Davacı kadın evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK.md. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak açtığı boşanma davasını 15.12.2011 tarihli dilekçesiyle ıslah ederek akıl hastalığı (TMK.md. 165) sebebiyle boşanmaya karar verilmesini talep etmiş ve mahkemece de bu sebeple boşanmaya karar verilmiş ise de; mahkemece Konya Numune Hastanesinden alınan 24.2.2012 gün ve 962 sayılı sağlık kurulu raporunun Türk Medeni Kanununun l65. maddesi kapsamı karşısında yetersiz olup hüküm vermeye elverişli olmadığı gibi sağlık kurulunda psikiyatri uzmanının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece davalıda mevcut olduğu belirlenen hastalığın, ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirip getirmediği ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığına dair psikiyatri uzmanının da katılacağı resmi sağlık kurulundan yeniden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile boşanmaya karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 24/01/2013 T., 2012/14898 E., 2013/1794 K.)

 

          * “…Dava, Türk Medeni Kanununun 165. maddesine dayanan akıl hastalığı sebebi ile boşanma istemine ilişkindir. Mahkemece, taraflar arasında daha önce … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/900 esas sayılı dosyası ile açılan şiddetli geçimsizliğe ilişkin davanın yargılaması sırasında aldırılan 17.02.2010 tarihli ve davalıya “psikoz” teşhisi konulan rapora itibar edilerek dava reddedilmiştir. Davalıda mevcut olduğu belirlenen hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirip getirmediği ve hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmeden, yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 18/01/2016 T., 2015/26518 E., 2016/782 K.)

 

          * “…Dava, Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı olarak açılmıştır. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma kararı verilebilmesi için, akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi şarttır (TMK md. 165). Mahkemece vesayetin değiştirilmesi dosyasında yer alan davalı (koca)’nın psikiyatrik bozukluğu olduğu belirtilen … Askeri Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu raporuyla yetinilmiş, Türk Medeni Kanununun 165. maddesinde belirtilen hususları içeren bir rapor alınmamıştır. Söz konusu 26.08.1999 tarihli raporda davalı (koca)’nın akıl hastalığının geçmesine olanak bulunmadığı yönünde herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. O halde, mahkemece davalı (koca)’nın vesayet altına alınmasına karar verilen … Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/42 esas, 1998/65 sayılı vesayet dosyası da getirtilip dosya içerisine alınarak, davalı (koca) hakkında tam teşekküllü devlet hastanesi veya üniversite hastanesinden Türk Medeni Kanununun 165. maddesi gereğince sağlık kurulu raporu alınarak, davalı (koca)’nın akıl hastası olup olmadığı, mevcut bir hastalık varsa bu hastalığın diğer eş yönden çekilmezlik unsuru taşıyıp taşımadığı ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı konusunca sağlık kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 12/11/2014 T., 2014/23261 E., 2014/23257 K.)

 

          * “…Dava, akıl hastalığı nedeniyle boşanmaya ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca, eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. …Hastanesinden alınan resmi sağlık kurulu raporunda davalının hastalığının iyileşmesine olanak bulunup bulunmadığı ile ilgilidir. Davalının akıl hastalığının diğer eş için çekilmez hale geldiğinin ayrıca kanıtlanması gerekir. Davacı vekilinin bu konuda tanık veya başka bir delil göstermemiş olması karşısında, çekilmezlik hali kanıtlanamamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 04/04/2016 T., 2016/3039 E., 2016/6752 K.)

 

          * “…Dava, akıl hastalığı sebebiyle boşanma (TMK md. 165) isteğine ilişkindir. Mahkemece; “davalının şizofren olduğu” kabul edilmiş, “bu hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirdiği kanıtlanamadığı” gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalının “şizofren” tanısıyla ilki 15.06.2012 ile 02.08.2012 tarihleri, İkincisi 09.11.2012ile 23.12.2012 tarihleri arasında olmak üzere iki kez ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinde yatırılarak tedaviye alındığı, 18.01.2013 tarihli resmi sağlık kurulu raporunda “şizofreni” tanısı konulduğu, medeni hakları kullanamayacağı ve başkalarının bakımına muhtaç olduğu bildirilmiştir. Bu rapora dayanılarak davalı vesayet altına alınmıştır. Dosyaya alınan, tedavisiyle ilgili evraklarda, öz bakımının azaldığı, duygulanımının künt, dikkatinin azaldığı, iç görüsünün bulunmadığına ilişkin tespitler yer almaktadır. Davalının hastalığının geçmesine tıbben olanak bulunup bulunmadığı raporda belirtilmemiştir. Bu haliylç rapor hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde, mahkemece davalının hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespiti, bunun sonucuna ve dosyada mevcut tedavi evraklarında tespit edilen bulgulara göre hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirip getirmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir. Hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı tıbben belirlenmeden salt tanık beyanlarıyla çekilmezlik olgusu saptanamaz. Açıklanan hususlar nazara alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.” (Y2.HD, 05/03/2014 T., 2013/22120 E., 2014/4922 K.)

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası

Türk Medeni Kanunu, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını genel bir boşanma sebebi olarak düzenlemektedir. Bu tür boşanma davaları, tek bir belirgin kusura dayanmaktan ziyade, evlilik birliğini zamanla yıpratan çeşitli olay ve anlaşmazlıkların birikimi sonucu ortak yaşamın çekilmez hale gelmesi durumunda açılır. Eski kanunda “şiddetli geçimsizlik” olarak ifade edilen bu hal, evlilik birliğini derinden etkileyen ve sürdürülmesini imkansız kılan durumları kapsar. Bu tür bir boşanma davasında, bir boşanma avukatı, müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunarak adil bir sonuca ulaşılmasına yardımcı olur.

Evlilik Birliğini Temelinden Sarsacak Olaylar

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilecek çok çeşitli olaylar bulunmaktadır. Kanun bu sebepleri sınırlayıcı bir şekilde saymamış, ancak uygulamada sıklıkla karşılaşılan bazı durumlar şunlardır:

Hakaret Etmek

Eşlerin birbirlerine karşı nazik davranma ve iyi geçinme yükümlülüğü bulunmaktadır. Sürekli hakaret eylemleri, evlilik ilişkisini zedeler ve zamanla evliliğin temelinden sarsılmasına yol açabilir. Karşılıklı hakaret durumunda genellikle tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilir. Ancak, hakaret iddialarının somut, zamanı ve içeriği belirli olması ve hukuka uygun delillerle ispatlanması gerekmektedir. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış hakaret eylemleri boşanma gerekçesi olarak ileri sürülemez. Ceza davasına konu olan hakaret eylemleri, ilgili dosyanın mahkemeye sunulmasıyla delil olarak değerlendirilebilir.

Tehdit Etmek

Eşe veya ailesine yönelik tehdit eylemleri, evlilik birliğini temelinden sarsan ciddi davranışlardır. Tehdit, kişinin yaşamına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle karşı tarafı korkutmak ve endişeye sevk etmek anlamına gelir. Türk Ceza Kanunu’nda da suç olarak tanımlanan tehdit, doğrudan ve kesin olarak ispatlandığı takdirde boşanma sebebidir.

Aşağılayıcı ve Küçük Düşürücü Sözler Sarf Etmek

Aşağılayıcı ve küçük düşürücü sözler, hakaretten daha geniş bir kavramsal çerçeveye sahiptir ve eşin onurunu zedeleyen, onu değersizleştiren her türlü söylemi içerir. Eşe beddua etmek, onu aşağılamak, yok saymak, sürekli eleştirmek, başkalarıyla kıyaslamak, toplum içinde küçük düşürmek, fiziksel özellikleriyle alay etmek, ailesini aşağılamak gibi davranışlar bu kapsamda değerlendirilir. Bu tür davranışlar, eşin psikolojik olarak yıpranmasına ve evlilik birliğinin sarsılmasına neden olabilir.

Eşin Fiziksel Özellikleriyle Alay Etmek ve Ailesini Aşağılamak

Eşin fiziksel görünümüyle veya evlilik süresince değişen görünümüyle alay etmek, duygusal şiddet olarak kabul edilir ve evlilik birliğini zedeleyici bir davranıştır. Aynı şekilde, eşin ailesine yönelik aşağılayıcı ve olumsuz ifadeler kullanmak da eşler arasındaki saygı ve sevgi bağını zedeleyerek boşanma sebebi oluşturabilir.

Fiziksel Şiddette Bulunmak

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da tanımlanan her türlü fiziksel şiddet, boşanma sebebidir. Bu şiddet, eşe, ailesine veya onların vücut bütünlüğüne yönelik olabileceği gibi, eşyalarına ve mallarına yönelik de olabilir. Sürekli şiddet eylemleri ve evden ayrılmayı gerektiren durumlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olur. Kayınvalide tarafından uygulanan şiddet de aynı şekilde geçerli bir boşanma sebebidir. Bağırmak, üzerine yürümek, ekonomik ihtiyaçları karşılamamak da şiddet olarak değerlendirilebilir.

Sadakat Yükümlülüğüne Aykırı Davranmak

Sadakat, evliliğin temelini oluşturan ve eşlerin hem hukuki hem de ahlaki sorumluluğudur. Nişanlılık döneminden itibaren önem taşıyan bu yükümlülük, evlilikle birlikte tam anlamıyla bağlayıcı hale gelir. Eşin, evlilik dışı ilişkileri, başkasıyla birlikte yaşaması, sosyal medyada uygunsuz paylaşımlarda bulunması gibi her türlü davranış sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eder ve boşanma sebebidir. Bu durum, her türlü hukuka uygun delille ispatlanabilir.

Evlilik Birliğine İlişkin Görevleri İhmal Etmek

Evlilik birliğinin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için eşlerin üzerlerine düşen sorumlulukları eksiksiz yerine getirmeleri ve birlik içindeki rollerine uygun davranmaları gerekmektedir. Eve ve eşe ilgisiz davranmak, alkol veya kumar gibi kötü alışkanlıklar nedeniyle evin geçimini sağlamamak, kazancı başka yerlere harcamak, çocuklarla ilgilenmemek, evin zaruri ihtiyaçlarını karşılamamak, eşin ailesiyle ilgilenmemek, ailesinin evliliğe müdahalesine göz yummak, uzun süre eve gelmemek, eşten ayrı yatmak, temizlik kurallarına uymamak gibi davranışlar evlilik birliğine ilişkin görevleri ihmal etmek olarak değerlendirilebilir ve boşanma sebebi oluşturabilir.

Birlikte Yaşamın Gereklerine Uymamak

Birlikte yaşamak, aynı evi paylaşmanın yanı sıra, sosyal bir aile ortamında zaman geçirmeyi ve eş olmanın gerektirdiği davranışları sergilemeyi de içerir. Eşiyle iletişim kurmamak, sürekli ayrı yaşamak istemek, kendisine düşen sorumluluklardan kaçınmak gibi davranışlar birlikte yaşamın gereklerine uymamak anlamına gelir ve evlilik birliğinin sarsılmasına neden olabilir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir