İTİRAZIN İPTALİ DAVASI

İtirazın İptali Davasının Temel Amacı ve Hukuki Anlamı

İlamsız icra takiplerinde borçlunun ödeme emrine yönelik itirazının icra sürecini durdurması üzerine başvurulan hukuki yollardan biri itirazın iptali davasıdır. Temel amaç, borçlunun gerçekleştirdiği bu itirazın hukuki geçerliliğini ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle, söz konusu dava itirazın iptali davası olarak adlandırılır ve iptali hedeflenen itiraz, doğrudan ödeme emrine yöneliktir.

Hukuki niteliği itibarıyla itirazın iptali davası, salt bir alacak davası (eda davası) veya sadece bir hukuki durumun tespiti davası değildir. Aksine, alacaklının taleplerine göre hem tahsil (eda) hem de tespit unsurlarını bünyesinde barındırabilen karma bir dava türüdür. Bu özelliğiyle itirazın iptali davası, kendine özgü (nevi şahsına münhasır) bir dava çeşidi olarak kabul edilir.

İtirazın İptali Davasının Açılabilmesi İçin Gerekli Koşullar

İtirazın iptali davasının açılabilmesi için bir dizi hukuki şartın birlikte bulunması gerekmektedir. Bu şartların varlığı, mahkeme tarafından yargılamanın her aşamasında re’sen (kendiliğinden) dikkate alınır.

1. Yetkili İcra Dairesinde Geçerli Bir İlamsız İcra Takibinin Varlığı

İtirazın iptali davasının en temel ve ilk koşulu, geçerli bir ilamsız icra takibinin mevcut olmasıdır. Eğer itirazın iptali davası açıldığı tarihte ortada hukuken geçerli bir ilamsız icra takibi bulunmuyorsa, alacaklının açmış olduğu itirazın iptali davası, mahkeme tarafından dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilecektir. Bu husus, taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin re’sen inceleyeceği bir konudur ve dava süresince de bu şartın devam etmesi gereklidir. Bu temel şart, kendi içinde incelenmesi gereken bazı alt unsurları barındırmaktadır:

  • İcra takibinin niteliği ilamsız icra takibi olmalıdır.
  • İcra takibi, yetkili bir icra dairesinde yürütülmelidir.
  • İtirazın iptali davasının açıldığı tarih itibarıyla icra takibi geçerli durumda olmalıdır.
  • İtirazın iptali davası sonuçlanana kadar icra takibi ayakta kalmalı, yani iptal edilmemiş olmalıdır.

2. Davalıya Usulüne Uygun Bir Ödeme Emri Tebliğ Edilmiş Olması

İtirazın iptali davasının dayanağı olan ilamsız icra takibinde, borçluya hukuka uygun ve geçerli bir ödeme emri tebliğ edilmiş olması zorunludur. Usulüne aykırı bir ödeme emrine yapılan itirazın iptali talep edilirse, mahkeme bu itirazın iptali davasını dava şartı eksikliği nedeniyle reddetmek durumundadır.

Örneğin, eğer davalı borçluya icra takibinde ödeme emri tebliğ edilmemişse ve davalı tarafından da borca ilişkin bir itiraz dilekçesi sunulmamışsa, bu davalı hakkındaki itirazın iptali davasının dava şartı yokluğundan reddi gerekmektedir.

3. Ödeme Emrine Karşı Geçerli Bir İtirazın Yapılmış Olması

İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinde düzenlenen itirazın iptali davası, borçlunun ilamsız icra takibine itiraz etmesi sonucu duran takibin devamını sağlamak amacıyla, itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır. Bu çerçevede, itirazın iptali davasının koşulları şu şekilde özetlenebilir: yetkili icra dairesinde başlatılmış geçerli bir ilamsız icra takibi, bu takip nedeniyle çıkarılan ödeme emrine yasal süresi (7 gün) içinde yapılmış bir itiraz ve bu itirazın alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemede dava açılmış olması.

4. Davacının Hukuki Yararının Bulunması

Her davada olduğu gibi, itirazın iptali davasının açılabilmesi için de davacının (alacaklının) hukuki bir yararının olması gerekmektedir. İtirazın varlığı ve bu itirazın alacaklının haklarını zedelemesi, hukuki yararın temelini oluşturur.

5. Davanın Bir Yıllık Hak Düşürücü Süre İçinde Açılması

İtirazın iptali davası, borçlunun yaptığı itirazın tebliğinden itibaren kesin bir yıllık süre içinde açılmalıdır (İİK m. 67/1). Bu bir yıllık süre, hak düşürücü niteliktedir ve hakim tarafından re’sen gözetilir. Bir yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra açılan bir itirazın iptali davasının mahkemece reddedilmesi gerekir.

Yüksek Mahkeme kararlarında da belirtildiği üzere, davacının itirazın iptali davasını, kendisine tebligatın yapıldığı tarihi takip eden bir yıllık hak düşürücü süre içinde açması gerekmektedir. Bu sürenin aşılması durumunda, davanın usulden reddi söz konusu olur.

Kanun koyucu, bazı özel durumlarda bu bir yıllık süreden farklı olarak 7 günlük süreler öngörmüştür. Bunlardan ilki, ihtiyati haczin tamamlanması amacıyla yapılan icra takibinde borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halidir. Bu durumda alacaklı, ihtiyati haczi devam ettirmek istiyorsa, itirazın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazın iptali davası açmalıdır (İİK m. 264/2). Aksi takdirde, ihtiyati haciz hükümsüz kalır (İİK m. 264/4). Bir diğer istisna ise gecikmiş itiraz durumunda ortaya çıkar. Mazeretin kabulü halinde ve borçlunun mallarına haciz konulmuşsa, alacaklı, mazeretin kabulü kararının tefhim veya tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemeli veya genel mahkemelerde itirazın iptali davası açmalıdır (İİK m. 65/5). Bu kısa süreler, haczin veya ihtiyati haczin akıbetini hızlıca belirlemek ve borçlunun durumunu uzun süre belirsizlikte bırakmamak amacıyla getirilmiştir.

6. İtirazın İcra Hukuk Mahkemesince Kaldırılmamış Olması

Elinde İİK m. 68 ve 68/a’da sayılan belgeler bulunan alacaklı, dilerse icra hukuk mahkemesinde itirazın kaldırılmasını talep edebilir, dilerse genel mahkemede itirazın iptali davası açabilir. Eğer alacaklı ilk yolu tercih etmiş ve itirazın kaldırılması talebi reddedilmişse, itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde itirazın iptali davası açma hakkı saklıdır. Aynı süre içinde, itirazın kaldırılması talebinden vazgeçerek de itirazın iptali davası açabilir. Ancak, icra mahkemesinin itirazın kaldırılması talebini kabul etmesi durumunda, itirazın etkisi ortadan kalkacağı ve takibe devam edileceği için, artık itirazın iptali davası açmakta hukuki bir yarar kalmaz.

7. Derdestlik ve Kesin Hüküm Bulunmaması

Genel mahkemelerde açılan itirazın iptali davası sonucunda verilen kararlar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder. Bu nedenle, daha önce açılıp kesinleşmiş bir itirazın iptali davasına konu olan aynı icra takibi için tekrar itirazın iptali talebinde bulunulamaz.

8. İş ve Ticari Davalarda Arabulucuya Başvurma Şartının Yerine Getirilmesi

İş mahkemesi ve ticari davalarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle, iş ilişkisinden veya ticari bir uyuşmazlıktan kaynaklanan bir alacak için başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali için dava açılacaksa, öncelikle arabulucuya başvurulmuş olması gerekmektedir. Aksi takdirde, itirazın iptali davası dava şartı yokluğundan reddedilebilir.

İtirazın İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

İtirazın kaldırılması talepleri icra hukuk mahkemelerinde incelenirken, itirazın iptali davaları genel mahkemelerde görülür. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından re’sen dikkate alınır.

İtirazın iptali davasında yetkili mahkeme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 6 ve devamı maddelerindeki genel yetki kurallarına göre belirlenir. Ancak, icra takibinin yapıldığı yerin de itirazın iptali davası ile yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nun 69/2, 72/8 ve 89/3 gibi maddelerinde yer alan özel hükümler dikkate alındığında, icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin itirazın iptali davası için de yetkili kılınması gerektiği söylenebilir. Sonuç olarak, icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi HMK’daki genel yetki kurallarına göre yetkili değilse, sırf icra takibinin orada yapılmış olması itirazın iptali davasının o yerde açılması için yeterli bir yetki sebebi oluşturmaz.

İtirazın İptali Davasının Tarafları

İtirazın iptali davasında davacı, dayanak icra takibindeki alacaklıdır. Borçlunun ödeme emrine yaptığı itirazı hükümden düşürmek amacıyla bu davayı, itirazın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren alacaklı açar.

İtirazın iptali davasında davalı ise, dayanak icra takibindeki borçludur. Çünkü itirazın iptali davası, ödeme emrine yapılan itirazı ortadan kaldırmak için açılır ve ödeme emrine itirazı yapan kişi borçlu olduğu için, bu davada davalı konumunda olan taraf da borçludur.

Yüksek Mahkeme kararlarında da görüldüğü üzere, itirazın iptali istemi icra takibine sıkı sıkıya bağlı bir dava türüdür. İcra takip talebinde kim borçlu olarak gösterilmişse, itirazın iptali davası da o kişi aleyhine açılmalıdır. Aksi takdirde, pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi söz konusu olabilir.

İtirazın İptali Davasında Yargılama Usulü

İtirazın iptali davaları, genel mahkemelerde görülen bir dava türüdür. Genellikle asliye hukuk mahkemesi görevli olmakla birlikte, davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin niteliğine göre ticaret mahkemesi, sulh hukuk mahkemesi gibi diğer genel mahkemeler de görevli olabilir. Uygulanacak yargılama usulü de, davanın konusuna göre farklılık gösterebilir. Örneğin, ticari bir borçtan kaynaklanan icra takibine yönelik bir itirazın iptali davasında yazılı yargılama usulü uygulanırken, kira alacağı veya kıdem tazminatı alacağı gibi konulardaki itirazın iptali davalarında basit yargılama usulü uygulanır.

İtirazın İptali Davası Sonucunda Mahkemenin Vereceği Hükümler

Yapılan yargılama sonucunda mahkeme, davacının (alacaklının) haklı olduğuna, yani borçlunun gerçekten borçlu olduğuna kanaat getirirse, borçlunun itirazının iptaline karar verir ve şartları varsa icra inkâr tazminatına hükmeder. Bu durumda, davanın kabulü ile birlikte itiraz iptal edilir ve icra takibine kaldığı yerden devam edilir.

Eğer mahkeme, yapılan yargılama neticesinde itirazı yerinde görürse, yani alacaklının herhangi bir alacağının bulunmadığı sonucuna varırsa, itirazın iptali davasının esastan reddine karar verir. Bu ret kararının kesinleşmesiyle birlikte, alacaklının başlattığı icra takibi de iptal edilmiş sayılır.

İtirazın iptali davasının reddi kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil ettiğinden, aynı alacak için tekrar ilamsız icra takibi yapılamaz ve aynı konuda mahkemede alacak davası da açılamaz.

Ayrıca, mahkeme tarafından alacaklının takibi kötü niyetle başlattığı tespit edilirse, borçlunun talebi üzerine, alacaklı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir